top of page

BOŞANMA DAVASINDA TANIK

Boşanma davasında tanık beyanı nedir?


Tanık, dava konusu olay hakkında bilgi sahibi olduğu bilinen ancak davaya taraf olmayan kişilerdir. Delil niteliği taşıyan tanığın kendisi değil onun beyanıdır. Tanık beyanı boşanma davalarında en önemli delillerdendir. Sadece tanık beyanlarıyla bir boşanma davası kazanılabilir ya da kaybedilebilir.


Boşanma davasında akrabadan tanık olur mu?


Halk arasında boşanma davalarında akrabaların şahitlik yapamayacağına dair yanlış bilgi ve inanış vardır. Bu kişilere yasal olarak tanıklıktan çekinme hakları olduğu hatırlatılır. Ancak tanığın anne, baba, kardeş, vb. akraba olması boşanma davasında tanıklık yapmalarına engel değildir.

Tanıkların akraba olması tanıklığı değerden düşürmez. Tanıkların gerçeği söylemiş olmaları aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar (örneğin taraflarla tanık arasında devam eden bir ceza davasının bulunması gibi) bulunmadıkça asıldır. (Gençcan, Boşanma Hukuku, Ankara-2021, s.691)

Anne, baba, kardeş, kuzen ve diğer yakın akrabaların evliliğin içinde yaşananları bilmesi ve tanıklık yapmaları boşanma davalarının doğası gereğidir.

Hayatın olağan akışına göre evlilik içerisinde yaşananları en iyi bilebilecek kişiler yakın akrabalar ya da ortak arkadaşlardır. Evin içinde yaşananları, özel hayata dair olayları, tarafların yaşadıkları acı, elem ve ızdırabı, hatta dışarıya mutlu görünüp akıttıkları gözyaşlarını sadece tarafların en yakını olan kişilerin bilebilmesi olağan bir gerçektir.

Önemli olan, boşanma davalarında tanıklık yapacak kişilerin, boşanmaya konu olaylarla ilgili olarak mümkün olduğunca doğrudan bilgi ve görgü sahibi olması ve bildiklerini mahkemeye anlatırken tarafsızlığını koruyarak, gerçeğe uygun beyanlarda bulunmasıdır.

Tanık beyanlarının değerlendirilmesinde, boşanma davalarına özel olarak düzenlenmiş usul hükümleri yoktur. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) madde 255 “Tanığın davada yararı bulunmak gibi tanıklığının doğruluğu konusunda kuşkuyu gerektiren sebepler varsa, bunu iki taraftan biri iddia ve ispat edebilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Bir tanığın doğruyu söyleyip söylemediğinin değerlendirilmesi uygulamada tamamen mahkemenin takdirindedir. Tanığın yalan tanıklığı ceza davası ile ispat edilmedikçe, isnat ve ithamlarda bulunduğu söylenemez.

Yargıtay’ın istikrar kazanmış içtihatlarına göre de akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz.

  • Aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır (6100 s. HMK. md. 255). Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz. Dosyada tanıkların olmamışı olmuş gibi ifade ettiklerini kabule yeterli delil ve olgu da yoktur. O halde davacı tanıklarının davalının davacıya hakaret edip, onu iffetsizlikle suçladığına ilişkin ve olaylara çok yakın tanık sözlerine değer verilerek isteğin kabulü gerekirken, bu yön göz önünde tutulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 2012/16660 K. 2013/3036 T. 11.02.2013)

  • Aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. (HUMK.254) Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz. Dosyada tanıkların olmamışı olmuş gibi ifade ettiklerini kabule yeterli delil ve olgu da yoktur. O halde davalı kocanın eşine fiziksel şiddet uyguladığı, sürekli ağır hakaretlerde bulunduğuna ilişkin ve olaylara çok yakın tanık sözlerine değer verilerek isteğin kabulü gerekirken bu yön göz önünde tutulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 2007/2550 K. 2007/16109 T. 20.11.2007)

  • Aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. (HUMK.254) Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz. Dosya da tanıkların olmamışı olmuş gibi ifade ettiklerini kabule yeterli delil ve olgu da yoktur. O halde davacının annesi tanık Perihan’ın sözlerine değer verilerek isteğin kabulü gerekirken bu yön göz önünde tutulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 2006/21305 K. 2007/146 T. 22.01.2007)

  • Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça aslolan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır (HUMK.m.254). Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz. Dosyada davacı tanıklarının olmamışı olmuş gibi ifade ettiklerini kabule yeterli delil ve olgu yoktur. Davalının eşine müteaddit kereler fiziki şiddet uyguladığı, kızını arayarak "bu kadını alın götürün, onu öldüreceğim" dediği, yapılan soruşturma ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan bırakmayacak nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK.m.166/1) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 2011/14993 K. 2012/12270 T. 08.05.2012)

  • Aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır (HUMK m.254). Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz. Dosyada tanıkların olmamışı olmuş gibi ifade ettiklerini kabule yeterli delil ve olgu da yoktur. O halde davalı kadının eşine hakaret ettiğine ilişkin ve olaylara çok yakın tanık sözlerine değer verilerek isteğin kabulü gerekirken bu yön göz önünde tutulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 2016/751 K. 2017/5776 T. 11.05.2017)

  • Aksine ciddi ve inandırıcı delil bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. (HUMK. md.254) Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz. Dosyada davacı tanıklarının olmamışı olmuş gibi ifade ettiklerini kabule yeterli delil ve olgu da yoktur. O halde davacı tanıklarının beyanlarına değer verilmek gerekir. Yapılan soruşturma, toplanan delillerden davacı kocanın davalı kadını dövdüğü, başka kadınla yaşamak istediğini söylediği, davalı kadının da kocasına tehdit ve ona hakaret ettiği anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK. md. 166/1)karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 2009/14886 K. 2009/17695 T. 19.10.2009)

  • Davalı tanıklarından birisi de annesi olduğu halde, mahkemece beyanı dikkate alınmamıştır. Aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça aslolan tanığın gerçeği söylemiş olmasıdır. (6100 s. HMK. m.255) Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz. Dosyada tanığın olmamışı olmuş gibi ifade ettiğini kabule yeterli delil ve olgu da bulunmamaktadır. Davacı kadının kocasına "salak, pislik" şeklinde hakaretlerde bulunduğu, kocasının ailesi ile görüşmek istemediği, birlik görevlerini yerine getirmediği, müşterek konuttan eşyalarını alıp götürmek suretiyle birlikte yaşamaktan kaçındığı, sık sık küserek baba evine gittiği, davalı kocanın ise kıskanç bir yapıya sahip olduğu, belli bir süre işsiz kaldığı, evin geçimini temin etmekte zorlandığı, bu durumda davacı kadının kocaya nazaran ağır kusurlu olduğu, ağır kusurlu eş yararına yoksulluk nafakası ve maddi tazminata hükmedilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmakla, kusur belirlemesi, maddi tazminat ve yoksulluk nafakası yönünden hükmün bozulması gerektiğini düşündüğümden sayın çoğunluğun kararına katılamıyorum. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 2015/7390 K. 2015/8736 T. 29.04.2015 KARŞI OY YAZISI)

  • Tanık, kavram olarak uyuşmazlık hakkında bilgi ve görgüsü bulunan üçüncü kişidir. Davada üçüncü kişi olması şartıyla, yaşına, hukuki durumuna, taraflarla akrabalık derecesine bakılmaksızın, kural olarak davada herkes tanık olarak dinlenebilir. Dolayısıyla davanın tarafları tanık olarak dinlenemez. Tanık gösteren taraf, dinleteceği tanıkların ad soyadı ile (tebligat) adreslerini içeren listeyi (bu listeyi içeren dilekçesini) mahkemeye verir ve her bir tanığı hangi vakıa hakkında dinleneceğini de dilekçesinde bildirir (HMK m. 240/2). Bu hüküm 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)'nun 194'üncü maddesinde düzenlenen somutlaştırma yükünün de bir gereğidir. Ayrıca maddede belirtildiği üzere ikinci bir tanık listesi verilmesi de mümkün değildir. Öte yandan, 6100 sayılı HMK'nın 254'üncü maddesi uyarınca, aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz (HGK’nın 24.12.2014 gün ve 2013/2-1417 E.- 2014/1090 K. sayılı kararı) (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2015/1828 K. 2018/1093 T. 16.05.2018)


89 görüntüleme
  • Whatsapp
bottom of page