Cinsel sorunlar nedeniyle boşanma davası Türk Medeni Kanunu’nda özel bir boşanma nedeni olarak düzenlenmemiş olup bu konu evlilik birliğinin temelden sarsılması yani şiddetli geçimsizlik nedenine dayalı boşanma davaları içerisinde değerlendirilir.
Cinsel yaşam, cinsel paylaşım evlilikte doğal bir beklentidir. Bunun içindir ki, makul sayılacak bir süre içinde cinsel ilişkinin gerçekleşmemesi öteden beri Yargıtay uygulamasında evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeni olarak kabul edilmektedir.
Cinsel ilişkinin kadının veya erkeğin kusurundan dolayı kurulamaması, kasti olarak veya tedavinden kaçınarak cinsel ilişkiden kaçınmak, cinsel yetersizlik, cinsel tiksinti, cinsel uyumsuzluk, cinsel isteksizlik, erken boşalma, iktidarsızlık, vajinismus gibi hususlar boşanma nedeni yapılabilmektedir.
Özetle, cinsel sorunlar boşanma sebebi olarak değerlendirilebilir ve bu sebepler dolayısıyla boşanma hükmü tesis edilebilir.
***
DAVALI KOCA TARAFINDAN, DAVACININ CİNSEL BERABERLİKTEN KAÇINDIĞINA DAİR BİR DELİL ORTAYA KONULMADIĞINA GÖRE, CİNSEL BİRLEŞMEYİ GERÇEKLEŞTİREMEDİĞİ ANLAŞILAN DAVALI KOCA BOŞANMAYA YOL AÇAN OLAYLARDA TAMAMEN KUSURLUDUR
(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 2008/10818 K. 2009/13095 T. 02.07.2009)
Taraflar arasında evlilik tarihinden itibaren cinsel birlikteliğin kurulmadığı sabittir. Her ne kadar alınan raporlarda tarafların cinsel beraberliğe engel teşkil edecek ruhsal ve fiziksel bir rahatsızlıklarının bulunmadığı tespit edilmiş ise de; davalı koca tarafından, davacının cinsel beraberlikten kaçındığına dair bir delil ortaya konulmadığına göre, cinsel birleşmeyi gerçekleştiremediği anlaşılan davalı koca boşanmaya yol açan olaylarda tamamen kusurludur. Türk Medeni Kanununun 174/2 maddesi, boşanmaya sebebiyet vermiş olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olandan manevi tazminat isteyebileceğini öngörmüştür. Toplanan delillerden evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda tazminat isteyen davacı kadının ağır yada eşit kusurlu olmadığı, bu olayların kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları (TMK. md. 4 BK. md. 42,43,44,49) dikkate alınarak davacı kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.
***
KADINDA GÖRÜLEN BİR CİNSEL İŞLEV BOZUKLUĞU OLAN VAJİNİSMUSUN, FİZİKSEL BİR ENGEL OLMAMASINA KARŞIN KADININ KORKU VE KAYGILARINDAN DOLAYI CİNSEL İLİŞKİYE İZİN VERMEMESİ ŞEKLİNDE PSİKOLOJİK NEDENLERE DE DAYANABİLİR. BU DURUMUN TESPİT VE TANISI GÜNÜMÜZ TIBBİ GELİŞMELERİ İLE MÜMKÜNDÜR. ŞU HALDE, KOCANIN VAJİNİSMUS SAVININ DA ARAŞTIRILMASI ELDEKİ OLAY AÇISINDAN ZORUNLUDUR
(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2013/1141 K. 2014/752 T. 15.10.2014)
Taraflar arasındaki “karşılıklı boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 7. Aile Mahkemesi’nce kadının davasını kabulüne, kocanın davasının reddine dair verilen 17/04/2012 gün ve 2011/1448 E., 2012/593 K. sayılı kararın incelenmesi davalı-davacı koca vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 10.12.2012 gün ve 2012/12484-29633 sayılı ilamı ile; (...Davalı-davacının, cevap dilekçesi ve temyiz dilekçesinde cinsel ilişkinin gerçekleşmediği yönünde açık kabulü bulunmamaktadır. Mahkemece davacı-davalı kadının bakire olup olmadığı hususunda rapor alınması, delillerin hep birlikte değerlendirilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu husus üzerinde durulmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, karşılıklı boşanma istemine ilişkindir.
Davacı-davalı kadın, onbir aylık eylemli birliktelik sırasında kocadan kaynaklanan nedenlerle cinsel ilişkinin gerçekleşmediğini ileri sürerek, evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuksal nedenine(TMK m. 166/1) dayalı boşanma isteminde bulunmuş; davalı-davacı koca ise cinsel ilişkiye engel halin kadının cinsel işlev problemine (vajinismus) bağlı olduğunu, öte yandan kadının epilepsi hastalığının da evlenme sırasında gizlendiğini, cinsel yetersizlikle suçlanılmak suretiyle onurunun kırıldığını belirterek asıl davanın reddini, karşılık davasının kabulü ile boşanmaya karar verilmesini(TMK m. 166/1) dilemiştir.
Mahkemece, davalı-davacı kocadan kaynaklanan nedenlerle evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kabul edilerek, davacı-davalı kadının davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, davalı-davacı kocanın karşılık boşanma davasının ise reddine karar verilmiştir.
Davalı-davacı koca vekilinin her iki davaya yönelik temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle kocanın ret edilen davası yönünden bozulmuş; bozma nedenine göre kadının davasına yönelik temyiz itirazları incelenmemiş, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararını, davalı-davacı koca vekili temyize getirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Davacı-davalı kadının evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuksal nedenine dayalı olarak açtığı boşanma davasında, birliğin temelinden sarsılmasına gerekçe olarak gösterdiği, kocadan kaynaklanan nedenlerle eşler arasında cinsel ilişkinin gerçekleşmediği iddiası karşısında, bu hususun tespiti için kadının bakire olup olmadığı hususunda rapor alınmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Diğer yönleri Özel Dairece incelenmeyen kararda, uyuşmazlık cinsel birleşmede yaşanan sorunlar çerçevesi ile sınırlı kalmıştır.
Kuşkusuz evlenmenin diğer sosyal amaçları bulunsa da; cinsel yaşam, cinsel paylaşım evlilikte doğal bir beklentidir. Bunun içindir ki, makul sayılacak bir süre içinde cinsel ilişkinin gerçekleşmemesi öteden beri Yargıtay uygulamasında evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeni olarak kabul edilmektedir.
Cinsel ilişkinin gerçekleşmemesi çoğu zaman psikolojik etkenlere dayanmaktadır. Nitekim eldeki olayda, taraflarda cinsel ilişkiye engel patolojik bulguya rastlanmadığı, Ankara Numune Hastanesi’nin 01.02.2012 tarihli raporu ile saptanmıştır. Cinsel ilişkinin gerçekleşmemesi evlilik birliğinin temelinde sarsılmasına neden olduğuna göre, kusurlu tarafın tespiti önemlidir. Psikolojik nedenlerle de olsa, cinsel ilişkinin bir tarafın ya da tarafların kusuru ile başarılmamış olması halinde kusursuz tarafı birlikteliğe zorlamak doğru olmadığı gibi, evlenmenin doğal unsurlarından olan cinsel paylaşımın yokluğu durumunda ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenemez.
Eldeki olayda, cinsel birliktelik yaşamakta eşlerin sorunlarının bulunduğu iki tarafın da kabulündedir. Ne var ki, cinsel ilişkinin gerçekleşmemesinde eşler karşılıklı olarak birbirlerini suçlamışlardır. Davalı-davacı koca vekili, “davacının aşırı kasılması nedeniyle normal ilişkiye girilemediğini, ilişki içerisinde aşırı ağrı hissettiğini” belirtmiştir. Öte yandan, davacı-davalı kadının iddiası ise cinsel ilişkinin “hiç gerçekleşmediği” yönündedir. Farklı ifadeler karşısında cinsel birleşmenin hiç gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti açısından Özel Daire bozmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Özel Daire bozması doğrultusunda alınan raporda bir an için cinsel ilişkinin gerçekleşmediği olgusunun kanıtlandığı varsayılsa bile, bu hal tek başına somut olay açısından, cinsel ilişkinin başarılamamasının kocadan kaynaklandığının kanıtı olarak kabul edilemez. Zira davalı-davacı koca vekili aşamalarda, cinsel ilişkideki başarısızlığın kadının aşırı kasılmasına (vajinismus) dayandığı konusunda ısrar etmiştir. Vakıa kadında cinsel ilişkiye engel patolojiye rastlanmadığı rapor ile sabit ise de, kadında görülen bir cinsel işlev bozukluğu olan vajinismusun, fiziksel bir engel olmamasına karşın kadının korku ve kaygılarından dolayı cinsel ilişkiye izin vermemesi şeklinde psikolojik nedenlere de dayanabilir. Bu durumun tespit ve tanısı günümüz tıbbi gelişmeleri ile mümkündür. Şu halde, kocanın vajinismus savının da araştırılması eldeki olay açısından zorunludur. Hüküm, Özel Daire bozması yanında, açıklanan bu gerekçe ile de bozulmalıdır.
Açıklanan nedenlerle Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bozulmalıdır.
***
DAVACI ERKEĞİN CİNSEL BİRLEŞMEYİ SAĞLAYAMADIĞI, DAVACI BİRLEŞEN DAVALI KADININ İSE EŞİNİN CİNSEL YETERSİZLİĞİ KONUSUNDA ÜÇÜNCÜ KİŞİLERE SÖYLEMLERDE BULUNDUĞU ANLAŞILMAKTADIR. BU DURUMDA EVLİLİK BİRLİĞİNİN SARSILMASINA NEDEN OLAN OLAYLARDA DAVACI BİRLEŞEN DAVALI KADININ KUSURU BULUNMAKLA BİRLİKTE, DAVALI BİRLEŞEN DAVACI ERKEĞİN DAHA FAZLA KUSURLU OLDUĞUNUN KABULÜ GEREKİR
(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2017/1583 K. 2018/1051 T. 09.05.2018)
Taraflar arasında birleştirilerek görülen “boşanma” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda Bigadiç Asliye Hukuk Mahkemesince (Aile Mahkemesi sıfatıyla) her iki boşanma davasının kabulüne dair verilen 11.03.2013 gün ve 2011/237 E., 2013/39 K. sayılı karar davacı birleşen davalı (kadın) vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 20.11.2013 gün ve 2013/12495 E., 2013/27051 K. sayılı kararı ile;
"... 1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davacı-davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Mahkemece taraflar eşit kusurlu kabul edilerek boşanmaya karar verilmiş ise de; yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davalı-davacı kocanın eşine hakaret ettiği ve cinsel birlikteliği gerçekleştiremediği, davacı-davalı kadının ise özel hayatını üçüncü kişilere anlattığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında boşanmaya sebep olan olaylarda davacı-davalı kocanın daha ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Durum böyleyken tarafların eşit kusurlu kabulü ve buna bağlı olarak, davacı-davalı kadının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.,...." gerekçelesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava ve birleşen dava evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı (TMK 166/1 m.) boşanma istemine ilişkindir.
Davacı birleşen davalı (kadın) vekili, erkekten kaynaklanan bir takım sebeplerle taraflar arasında cinsel birliktelik yaşanmadığını, kocanın tedavi olacağını söyleyerek ikamet ettiği Almanya ülkesine gittiğini, evlilikten üç ay sonra taraflar arasında tartışmalar başladığını, tartışmaların nedeninin davalının tedavisine ilişkin olduğunu, 2010 yılı Nisan ayı içerisinde erkek eşin müvekkilini arayarak ağır hakaret ve tehdit cümleleri kurduğunu, sonrasında yakınlarının araya girmesiyle tarafların barıştığını ve iki ay köyde birlikte kaldıklarını, bu süre içinde doktor kontrolüne gittiklerini, doktorun tedaviye başladığını ancak erkeğin verilen ilaçları hiç kullanmadığını ve bir daha doktora gitmediğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, müvekkili için 500,00 TL tedbir ve yoksulluk nafakası ile 25.000,00 TL maddi ve 25.000,00 TL manevi tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı birleşen davacı (erkek )vekili, müvekkilinin işi gereği evlilikten on gün sonra Almanya'ya döndüğünü, eşine de vize başvurusu yapmasını söylediğini, ancak davacı birleşen davalının ailesinin müvekkilinin Türkiye'ye gelip muayene olduktan sonra kızlarını Almanya'ya gönderip göndermemeye karar vereceklerini söyleyerek vize işlemine başvurmak istemediklerini, babaannenin etrafta "torunum kız oğlan kız, damat hadım" diyerek dolaşmaya başladığını, bu sözlerin köyde yayıldığını ve tarafların bu olaylardan sonra görüşmediklerini, 2010 yılı Ağustos ayında hısımların araya girmesiyle tarafların yeniden barıştığını ve iki ay birlikte kaldıklarını, bu sürede davacı birleşen davalı kadının babaannesi ve annesinin ısrarları üzerine tarafların doktora gittiğini, kadın doğum doktorunun kadına "senin cinsel organının yapısı sebebiyle kızlığın normal cinsel ilişki ile bozulmaz,.."dediğini, bu arada davacı birleşen davalının vize başvurusu kabul edildiği hâlde bunu söylemediğini, kadın eşin bu şekildeki olumsuz hâl ve tavırlarının evlilik birliğini çekilmez hâle getirdiğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı Adli Tıp Ana Bilim Dalı tarafından düzenlenen 27.12.2012 tarihli raporda ...'un cinsel ilişkiyi gerçekleştirme konusunda psikiyatrik bir rahatsızlığının olmadığı, cinsel ilişkiye anatomik olarak engel bir durumunun olmadığı bildirilmiş ise de, bunun cinsel ilişkinin gerçekleşmediğine ilişkin delil olamayacağı, ...'un ise Balıkesir Altı Eylül Hastanesinin 04.10.2012 tarihli ayaktan epiktriz detaylı muayene evrakına göre ereksiyonda sorun yaşaması nedeniyle şikâyet başvurusunun bulunmasının, mahkemece bir kusur olarak değerlendirilmediği belirtildikten sonra kadın tarafından öğrenmesi gerekmeyen kişilere eşinin cinsel yetersizliği olduğu hususunda açıklamalarda bulunması, tarafların ve ailelerinin karşılıklı olarak cinsel açıdan diğer tarafın yetersiz olduğu yönünde köyde dedikodular çıkarmış olmaları ve ...'un eşine telefon görüşmesinde hakaret içerikli sözler söylemesi nedeniyle tarafların eşit kusurlu olduğu gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, düzenli ve yeterli geliri bulunduğu anlaşılan kadının yoksulluk nafakası isteminin ve boşanmaya yol açan olaylarda eşit kusurlu olduğundan kadının maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddine karar verilmiştir.
Davacı birleşen davalı kadın vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan sebeplerle bozulmuştur.
Mahkemece, önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiş, direnme kararı davacı birleşen davalı kadın vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya neden olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davacı birleşen davalı kadın yararına maddi ve manevi tazminata hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, boşanma, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup, boşanma kararının kesinleşmesiyle evlilik birliği sona erer. Ne var ki, boşanmanın eşler bakımından kişisel ve mali olmak üzere bir takım sonuçlarının bulunduğu kuşkusuzdur. Maddi ve manevi tazminat talepleri de boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarından biridir.
Öte yandan, boşanmanın dayandığı temel ilkelerden biri "kusur" ilkesidir. Kusur ilkesine göre genel sebeple (TMK m. 166/1.) boşanmaya karar verebilmek için eşlerden birinin mutlaka kusurlu olması gerekir. Boşanma davasını açmak hakkı, kusursuz ya da az, eşit veya fazla kusurlu eşindir. Boşanma davasını tam kusurlu eş açamaz.
Kusur ilkesi Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 174. maddesinde düzenlenen maddi ve manevi tazminat talepleri bakımından da önemli bir role sahiptir.
Nitekim, 4721 sayılı TMK'nın 174. maddesi; "Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir.
Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir." düzenlemesini içermektedir.
Maddenin anlatımından da anlaşılacağı üzere maddi tazminat istenebilmesi, tazminat isteyenin kusursuz veya daha az kusurlu olması, tazminat istenenin kusurlu olması yanında bir zarar ile nedensellik bağı ve hukuka aykırılık unsurlarının gerçekleşmesine bağlıdır. Buna göre mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenmiş olan eş, kusursuz veya az kusurlu ise maddi tazminata hükmedilebilir.
Maddi tazminat yanında manevi tazminat istenebilmesi için de kusura ilişkin bir kısım koşulların varlığı gerekmektedir. Şöyle ki; kusurlu taraftan uygun bir manevi tazminat istenebilmesi için boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan tarafın kusursuz ya da daha az kusurlu olması gerektiği açıktır.
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde somut olayda davalı birleşen davacı erkeğin eşine karşı telefon görüşmesinde şeklinde ağır hakaretlerde bulunduğu, yine davacı birleşen davalı kadının beyanı ve bunu destekleyen raporlar ile tanık beyanlarına göre davalı birleşen davacı erkeğin cinsel birleşmeyi sağlayamadığı, davacı birleşen davalı kadının ise eşinin cinsel yetersizliği konusunda üçüncü kişilere söylemlerde bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda evlilik birliğinin sarsılmasına neden olan olaylarda davacı birleşen davalı kadının kusuru bulunmakla birlikte, davalı birleşen davacı erkeğin daha fazla kusurlu olduğunun kabulü gerekmektedir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında yerel mahkeme kararının doğru olduğu, bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca, boşanmaya yol açan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğu gerekçesiyle davacı birleşen davalı kadının TMK'nın 174/1. ve 2. maddeleri uyarınca talep ettiği maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddi yönünde direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
***
(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 2010/20967 K. 2011/21185 T. 07.12.2011)
Toplanan delillerden; davacı-davalı kocanın cinsel ilişkiyi gerçekleştiremediği doğal olmayan yollardan kızlığını bozarak eşine cinsel şiddet uyguladığı, eşini babaevine bıraktığı ve yargılama sırasında bir başka kadınla evlilik dışı ilişkiye girdiği, davalı-davacı kadının ise eşine hakaret ettiği ve bedduada bulunduğu anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre boşanmaya neden olan olaylarda davacı-davalı kocanın daha fazla kusurlu bulunduğunun kabulü gerekir. Durum böyleyken mahkemece tarafların eşit kusurlu kabul edilmesi ve bu kusur belirlemesine bağlı olarak davalı-davacı kadının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi isabetsiz olup; bozmayı gerektirmiştir.
***
(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 2008/10818 K. 2009/13095 T. 02.07.2009)
Taraflar arasında evlilik tarihinden itibaren cinsel birlikteliğin kurulmadığı sabittir. Her ne kadar alınan raporlarda tarafların cinsel beraberliğe engel teşkil edecek ruhsal ve fiziksel bir rahatsızlıklarının bulunmadığı tespit edilmiş ise de; davalı koca tarafından, davacının cinsel beraberlikten kaçındığına dair bir delil ortaya konulmadığına göre, cinsel birleşmeyi gerçekleştiremediği anlaşılan davalı koca boşanmaya yol açan olaylarda tamamen kusurludur.
Commentaires